top of page

Neden Nörobilim? Hande Gül Çelik Anlatıyor.

Updated: Aug 28

ree
Bir Yolculuk...

“Ben kimim?”

“Nöronlardan mahallelere uzanan Sosyal Nörobilim bize ne anlatmaya çalışıyor?”

Bu sorularla şekillenen nörobilim yolculuğum, aslında bir hocamın önerdiği bir kitapla açılan merak kapısıyla başladı.

Eğitim Yönetimi alanındaki ilk yıllarımdı (yaklaşık 10 sene önce). İlk mentörlerimden biri olan Psikolog Burak Baduroğlu ile sık sık insan davranışları üzerine sohbet ederdik. Yönetimin özünde “insanı anlamak” olduğunu konuşur; kolektif çalışmayı daha etkili ve anlamlı hale nasıl getirebileceğimizi sorgulardık. O günlerde Burak Hoca bana bir kitap önermişti: Sapiens – Yuval Noah Harari’nin o meşhur eseri.

Sanırım her şey tam olarak orada başladı. Sapiens’in izinden giderken bu yolculuk beni başka kitaplara götürdü. Her kitap, bir başka sinaps gibiydi:

David Eagleman’ın Beyin kitabı,

“Beyinlerimiz başkalarıyla birlikte olmanın gücüyle şekillenir” diyen Louis Cozolino’nun İnsan İlişkilerinin Nörobilimi kitabı…

ve daha niceleri.

Adeta kitaplarla kendi yolculuğumun haritasını çiziyordum. Bir süre sonra artık soru sormanın ötesine geçmek ve beyne, bilince, sosyal bağlara ve kolektif varoluşa daha yakından bakmak istedim.

David Eagleman da şöyle diyordu:

“Kendini tanımanın yolu, beynini tanımaktan geçer.”

 Kendimi nörobilimin eşiğinde, beynin kıvrımlarında gezinirken ve toplumsal fayda üretmenin yollarını ararken buldum.

Ve işte şimdi, bu hikâyeyi NÖROKAD’da hep birlikte yazmaya devam ediyoruz.


Benlik

Benlik dediğimiz şey, sabit duran bir yapı değil; sürekli şekil değiştiren, bağlantılarla örülen ve yaşadıkça yeniden yoğrulan bir sistem. Beynimizdeki o meşhur nöral yollar yani konnektomumuz, her yeni deneyimle yeniden yazılıyor.

İşte bu bizim sevgili nöral haritamız, sadece bireysel seçimlerimizin değil; dokunduğumuz hayatların, duyduğumuz seslerin ve hissettiğimiz duyguların da bir ürünü. Hayatımıza giren insanlar, kurduğumuz bağlar ve toplumsal belleğin derinlerde bıraktığı izler… Hepsi bu haritanın dokusunda bir iz bırakıyor.

Türker Kılıç bu konuyu şu cümeleleri ile özetler:, "İnsanlar kendilerini değil, birbirlerini yaratırlar."

Çünkü insan beyni, bağ kurmak için evrilmiş bir organdır.


Bilinç ve Toplumsal Ağlar

Nöronlarımız arasında sinaptik bağlar kuruyoruz; insanlar arasında sosyal bağlar, doğayla, zamanla ve her deneyimle de görünmez bir etkileşim içindeyiz. Ama bu bağlar, tıpkı bir araya gelmeyi bekleyen notalar gibi... Onları bir melodiye dönüştürecek bir şeye daha ihtiyacımız var: Bilince.

Bilinç sadece uyanık olmak değil; hissettiklerimizi fark etmek, düşündüklerimizi gözlemlemek ve yaşadıklarımızı anlamlandırabilmektir. Beynin farklı bölgelerinde işlenen duygular, algılar ve düşünceler, bilinç sayesinde bir bütün hâline gelir. Ve bu bütünlük yalnızca zihinsel değil; aynı zamanda duygusal, sosyal ve varoluşsaldır.

Sultan Tarlacı’nın da söylediği gibi, bilinç aslında iç dünya ile dış dünya arasında kurduğumuz aktif bir köprüdür. Ve bu köprü beynin farklı bölgelerinden, beyin sapından kortekse kadar, gelen bilgilerin bir araya gelip buluşmasıyla canlanır.

Her deneyim, her duygu, her düşünce… Hepsi bu bilinç köprüsündeki bağlantılarla anlam kazanır.

Peki bu köprünün canlı kalması neye bağlı? İşte tam burada devreye (yine) sosyal nörobilim giriyor ve biz de Eagleman’a kulak veriyoruz:

“Normal beyin işlevleri bizi saran toplumsal ağlara bağlıdır. Nöronlarımızın hayata tutunup serpilmesinde, başka insanlara ait nöronlar da önemli rol oynar.”

Şimdi beni nörobilime bağlayan o teoriye geldi sıra: Hebb Teorisi.


Hebb Teorisi: Birlikte Ateşlenen Nöronlar

Sosyal doğamızın nörobiyolojik karşılığı, Donald Hebb’in 1949’da öne sürdüğü o meşhur teoride açıklanır: 

(Birlikte ateşlenen nöronlar, birlikte bağ kurar.)

Yani, iki nöron aynı anda aktive olduğunda aralarındaki bağlantı güçlenir. Bu tekrarlandıkça, bağ kalıcı hale gelir. Bu sürece sinaptik plastisite denir. Sinaptik plastisite; bireysel ve sosyal öğrenmenin, toplumsal dayanışmanın ve kolektif üretimin temelidir. Başka nöronlar ile bağ kurmadıklarında yok olmaya yüz tutan nöronlarımız (sosyal nöronlarımız) bize işte tam olarak bunları anlatıyor bence.


Neden Nörobilim?

Çünkü nörobilim; benliği, bilinci, ilişkileri ve öğrenmeyi yalnızca bireysel değil, bağlamsal bir çerçevede anlamamıza imkân tanır.

Çünkü anlam, yalnızca beynin içinde değil; iki beyin arasındaki bağlarda, kurduğumuz ilişkilerde ve kolektif deneyimlerde gizlidir.

Çünkü öğrenme, yalnızca zihinsel bir süreç değil; duygusal, sosyal ve nörobiyolojik bir süreçtir.


Çünkü nörobilim bize hatırlatır:

  • Hiçbir nöron tek başına çalışmaz.

  • Hiçbir bağ, yalnızca bireyin ürünü değildir.

  • Ve hiçbir dönüşüm, bağ kurmadan gerçekleşmez.

İşte bu yüzden ben de “nörobilim” diyorum.

Daha iyi bir öğrenme, daha derin bir farkındalık ve daha güçlü bir kolektif bilinç için nörobilim diyorum.

Daha iyi ve daha güzel bir dünya için nörobilim diyorum.

Prof. Dr. Türker Kılıç’ın "Nasıl Daha İyi ve Güzel Bir Yaşam Kurarız?" adlı kitabında söylediği gibi:

“Yaşam hikâyemiz, dünyayı bulduğumuzdan daha iyi ve güzel bir yer olarak devretme çabasıdır.”

İşte bu yüzden ben de NÖROKAD’dayım.

İyi ki NÖROKAD var.

İyi ki bu yolda birlikte yürüyoruz.


Geceleri başımızı yastığa koyduğumuzda kendimize sorduğumuz “Bugün kendin için ne yaptın?” sorusunun, “Bugün yaşam için, yaşamdaşlık için ne yaptın?” sorusuna dönüşmesi ve her birimizin kolektif gelişimin peşine düşmesi dileğiyle…


Sevgilerimle, Hande Gül : )

 

Comments


NÖROKAD

NÖROKAD, nörobilim alanında kadınların bilgisini, gücünü ve kolektif üretimini görünür kılmak için kuruldu. Bilimle dönüşen, birlikte büyüyen bir topluluğa hoş geldiniz.

Email: info@norokad.org

  • Instagram
  • LinkedIn

Bültenlerden Haberdar Olun!

bottom of page